Toplumsal Yapının Derinliklerinde: Antalya Gündoğmuş’un Köyleri Üzerine Sosyolojik Bir Yolculuk
Giriş: Bir Araştırmacının Gözünden Gündoğmuş
Antalya’nın Toroslar’a yaslanmış, zamanın biraz daha yavaş aktığı ilçesi Gündoğmuş… Burada yaşam, şehirlerin hızına karşı bir direniş gibidir. Bu yazıda, bir sosyolog olarak Gündoğmuş’un köylerine bakarken yalnızca coğrafi bir bölgeyi değil; insanların, rollerin, değerlerin ve ilişkilerin dokunduğu bir toplumsal ağı anlamaya çalışıyorum. Çünkü her köy, kendi kültürel kodlarıyla var olan küçük bir evrendir.
Gündoğmuş ilçesi, Antalya’nın en küçük nüfuslu ama kültürel olarak en yoğun yerleşimlerinden biridir. Toplamda 42 köye sahiptir. Bu köylerin her biri, coğrafi konumu kadar toplumsal yapısıyla da özgündür. Dağ köyleri, su kaynaklarına yakın yerleşimler ve vadilerde kurulu köyler, toplumsal ilişkilerin biçimlenişinde belirleyici rol oynar.
Köy Yaşamında Toplumsal Normlar ve Geleneksel Dayanışma
Gündoğmuş’un köylerinde toplumsal normlar, hem görünmez bir rehber hem de bir sınır çizgisi gibidir. İnsanlar, davranışlarını “ayıp olur” ya da “güzel karşılanır” gibi toplumsal yargılarla düzenler. Bu normlar, köyün ortak vicdanında şekillenir. Örneğin, cenaze ve düğünlerde herkesin yardıma koşması bir toplumsal zorunluluktur. Komşuluk ilişkileri, sadece yakınlık değil, aynı zamanda karşılıklı sorumluluk anlamına gelir.
Bu normlar, bireylerin kimliğini de belirler. Kadın ya da erkek olmak, genç ya da yaşlı olmak, yalnızca biyolojik ya da yaşsal bir durum değil; toplumsal bir rolün taşıyıcısı olmaktır. Gündoğmuş köylerinde “toplumun senden beklediği” davranış biçimleri, bireylerin kimliğini şekillendirir.
Cinsiyet Rolleri: Erkeklerin Yapısal, Kadınların İlişkisel Dünyası
Gündoğmuş köylerinde erkekler genellikle yapısal işlevlerin temsilcisidir. Yani, köyün ekonomik sürekliliği ve fiziksel altyapısı genellikle erkeklerin omuzundadır. Tarla sürmek, hayvan bakmak, ormanda çalışmak veya köy muhtarında söz sahibi olmak — bunlar erkekliğin toplumsal işlevleridir. Erkek, dış dünya ile köy arasındaki aracı konumundadır; köyün güvenliği, geçimi ve temsil gücü ona yüklenmiştir.
Kadınlar ise ilişkisel bağların koruyucusudur. Aile içi dayanışma, komşuluk ilişkileri, geleneksel üretim ve bakım rolleri, kadınların toplumsal alanını oluşturur. Bir kadının sabah tandırda pişirdiği ekmeği komşusuna göndermesi, yalnızca bir paylaşım değil; toplumsal bağı güçlendiren sessiz bir eylemdir. Kadınlar bu ilişkisel pratiklerle köydeki sosyal dokunun sürekliliğini sağlarlar.
Bu durum, yalnızca iş bölümüyle açıklanamaz; aynı zamanda “toplumun nasıl ayakta kaldığı” sorusuna verilen kültürel bir cevaptır. Erkek yapar, kadın birleştirir; biri üretir, diğeri ilişkileri dokur. Bu ikilik, Gündoğmuş’un köylerinde toplumsal dengeyi oluşturur.
Kültürel Pratikler ve Kolektif Bellek
Gündoğmuş köyleri, kültürel pratikleriyle de kendine özgü bir toplumsal bellek taşır. Hıdırellez kutlamaları, düğünlerde oynanan yöresel oyunlar, imece usulü yapılan işler, sadece folklorik birer gösteri değil; toplumun kimliğini canlı tutan eylemlerdir.
Bir köyde imeceye katılmamak, yalnızca işten kaçmak değil, toplumsal aidiyetten uzaklaşmak anlamına gelir. Bu nedenle kültürel pratikler, toplumsal normların görünür hale geldiği alanlardır. Her gelenek, bireyleri birbirine bağlayan görünmez bir sözleşme gibidir.
Modernleşme ve Toplumsal Dönüşüm
Son yıllarda Gündoğmuş köylerinde modernleşmenin etkileri hissedilmeye başlamıştır. Gençlerin büyük şehirlere göçü, geleneksel üretim biçimlerinin azalması ve teknolojik iletişimin artışı, toplumsal ilişkileri yeniden şekillendiriyor. Ancak bu dönüşüm, toplumsal normların tamamen ortadan kalkması anlamına gelmiyor. Tam tersine, köylerdeki yaşlı kuşaklar bu değişime karşı “toplumsal hafızayı koruma” görevi üstleniyor.
Bu süreçte kadınlar, hem geleneksel hem de modern rolleri bir arada taşımaya başlamıştır. Bir yandan sosyal medyada aktif bir şekilde var olurken, diğer yandan köydeki geleneksel rollerini sürdürmektedirler. Erkekler içinse bu dönüşüm, ekonomik rolün zayıflamasıyla birlikte kimlik sorgulamasına dönüşmektedir.
Sonuç: Toplumsal Bir Davet
Antalya Gündoğmuş’un 42 köyü, yalnızca coğrafi bir haritanın parçaları değildir; her biri bir toplumsal laboratuvardır. Burada birey ve toplum arasındaki denge, kültürel pratiklerle korunur. Her köy, kimliğini dayanışma, aidiyet ve saygı üzerine inşa eder.
Okuyuculardan beklentim, kendi yaşadıkları köylerde ya da mahallelerde bu toplumsal yapıların nasıl değiştiğini düşünmeleridir. Sizce modernleşme, toplumsal bağları zayıflatıyor mu, yoksa yeni bir dayanışma biçimi mi yaratıyor?
Her birey, bu sorunun cevabında kendi köyünün hikâyesini bulacaktır.